
DUR! Demesini bilmeli insan. Sınırlarını çizmeli. Özel alanına müdahale ettirmemeli. Sınırları olmalı.
Sınır, sadece kendi alanı için de değil. Karşı tarafa ne kadar yaklaşacağını gösteren sınırlar da olmalı. Kendi sınırlarını ve etrafının sınırlarını bilmeli. Ve bu hali sonuna kadar zorlamamalı. İlla sınır çizgisine kadar gelinecek, sınırlar zorlanacak diye de bir kaide de yok ayrıca. Sınırlar, durulması gereken yerin habercisi. Sınırları zorlayan, kendini duvara toslamış olarak bulur. Bulmalı da. Eğer o sınır zorlandıysa, had bilinmediyse ve durması gereken yeri aştıysa o sınırı zorladıysa bunun bir ederi olduğunu bilmeli. Sınır ihlali zaten apayrı çok farklı bir durum. Bilirsiniz ki ülkeler arasında sınır ihlali savaş sebebidir. Savaşalım demiyorum ama sınır dışına atabiliriz. Yaptığı yanlışın had ve konum bilmezlik olduğunu bildirmeliyiz ki özelimiz ve kişiliğimiz zarar görüp tahrip edilmesin.
Özelikle günümüz dünyasında kimse sınırlarını bilmez oldu. Çoğunluk bir başka insanın hayatına bodoslama dalar oldu. Bunlar yetmezmiş gibi kendi tarlasıymış gibi at koşturur oldu. Mağdur ettiklerinin her bir hakkına el koyar oldu. Gerçek had bilmezlik. Üslup bilmezlik ve saygı bilmezlik bir tavır bu. Bu tavrı takılanlar, aman tatsızlık çıkmasın modunda bir kişilik ile muhatap olduysa birde, talan etme yetkisi buluyor kendinde. DUR! Burası benim alanım ve sen böyle davranamazsın demek lazım. Demezsek yapılacakların sınırının olmayabileceğini bilmek lazım.
İyi niyet adı altında yanlış öğretilen bir durum var. Hakkını aramaktan çekiniyor insanlar iyi niyetine zeval gelecek diye. Sonra o iyi niyet koruyucusu, susunca, iyi niyeti sömürenler baş gösteriyor hayatı boyunca. Bu durumu sonuna kadar manipüle etmekten de hiç ar durmuyor sınır bilmezler. Hatta alışkın olmadıkları bir uyarıcı tavır ve ya sözde, mağdur rolüne bürünüveriyor bir bukalemun gibi. Haklı haksız çorbaya dönüyor. Kendini kurtarma operasyonuna öyle bir inanıyor ki; inandığı mağduriyetine öyle bir sahip çıkıyor ki ; hata yapılan sınırları aşılan kişi rolünü zamk gibi yapıştırıyor kendine…
Çok derin bir mevzu kabul ediyorum. Çünkü sınır, iyilik, kötülük, had, üslup(suzluk), duracağı yerin bilinmesi… vs. Hepsi birbirine karışmış durumda. Hatta sınırlarını tam net çizenler yanlış konumda gibi algılanmakta.
Dur! Demek insanın öz saygısının besinidir. Öz saygı, yapılan saygısızlıkları hep kabul eder ve sınır ihlaline müsaade ederse, bir yerden sonra çöplüğe dönen bir durum söz konusu olur. Öz saygı o çöplükte ne kadar sağlıklı kalır sorarım sizlere.
Yapılan yanlışlara, sınır ihlallerine dur demek insanı ne kötü yapar ne de günaha sokar. Aksine dur dememek insan onuruna yakışmayan bir tavır olduğu için, kişinin kendi hakkına girmesine vesile olur. Burada hassas olan ve durumu insanın kendi lehine çeviren durum, dur derken nasıl bir tavır takılıp, nasıl bir üslup kullandığıdır. Burada insanın hakkını yedirmemesi ve haklı pozisyonunu kaybetmemesi için en güzel yolu Efendimiz (s.a.v.) bizlere sunmuştur. O'nun ahlakı ile ahlaklanmak sizi olası saygısızlıklardan korurken, aynı zamanda onurlu bir insan duruşu sergilemenizi sağlar…