
Genç kız üniversite tahsili için Karadeniz’in incisi Trabzon’a gelir. Babaannesi ve dedesi, canlarının canı rahat etsin diyerek torunlarına pervane olurlar. Kuzeyin asabi uşağı, bu kutsal emanet karşısında Laz böreği gibi tatlı, tonton bir dededir. Babaanne, ilerleyen yaşına rağmen evin halayığı gibi torununun elini sıcak sudan soğuk suya sokmasına müsaade etmez.
Tek sorumluluğu ders çalışmaktır lakin genç kızın, aynı sınıftan bir delikanlı ile başlayan arkadaşlığı zamanla aşka dönüşür. Ayakları yerden kesilir, havalanır mutluluğa. Tarifsiz bir sevinç, tatlı tatlı kalp çarpıntıları, gözlerden fışkıran sevdalık ışıkları. Babaannenin dikkatinden kaçmaz. Torunu ile dertleşip anlattıklarını dinler, ona öğütler verir. Dede duymasın diye endişelenir. Telefon ile arayıp annesine:
– Ha bu kız çantaya bir şeker atti haberun ola, der.
Gelinin “Nasıl, anlamadım?” sözü üzerine bastıra bastıra:
– Sevdaluk yapıyor kaynana olacaksın, der.
Genç kız, babaannesine duygularını ve yaşadıklarını anlatır. Yaşlı kadının samimiyeti karşısında dürüst bir tavır sergiler. “Aşk ne güzel bir his, içim içime sığmıyor”, diye kalbiyle hasbihal ederken bordo mavi çizgili pijamalarıyla haberleri izleyen dedesi ve elinde 500’lük tesbihini çeken babaannesine takılır gözleri. Onlar da benim hissettiklerimi yaşadı mı, diye düşünür. Acaba hala seviyorlar mı birbirlerini? Sonra yaklaşan sevgililer gününü hatırlar. Bana ne alır ki sevdiceğim, diye düşünür. Aynanın karşısına geçip ona nasıl teşekkür edeceğinin provasını yapar. Mutludur ve çevresindekilerin de mutlu olmasını dileyen bir gönlü vardır.
Babaannesi yatmak için odasına gider. Dedesi ile salonda yalnızdır. Beyaz namaz takkesini çıkarıp dedesinin saçlarını, sakallarını sever. Torununa gururla bakan yaşlı adam tava gelmiş demir kıvamındadır.
– Dede sen hiç babaanneme hediye aldın mı, diye sorar genç kız.
– Kızım maaş onun elinde, ne isterse alsun.
– Ama dedeciğim senin alman daha güzel olur hem yakında sevgililer günü var, deyince:
– Kızım gavur icadı bunlar boş işler, diye kükrer. Telefonu alır sohbetten kaçmak istercesine fakat nafile.
– Ya dedeciğim elindeki telefon da gavur icadı. Bakıyorum da onsuz olamıyorsun.
– O başka, Kur’an-ı Kerim dinleyirum. Evlatlarumla konuşiyrum. Vatan ne halde, millet nasildur haberdar olayirum.
– Canım dedeciğim, babaanneme bir sürpriz yapalım. Ne kadar mutlu olur. Kırma beni. Hem İstanbul’daki dedem her sene alıyor anneanneme,
deyince inatçı ihtiyar istemeye istemeye razı olur. Dünüründen aşağı kalacak hali yoktu ya…
– Bak nur yüzlüm, babaannem beyaz bir orkide çiçeği istediğini söyledi. Ben siparişini veriyorum.
– Bu hallara düşecek adam miydum ben, oy oy… Kılıbik oldum, diyerek odasına kaçar.
Genç kız sabah olduğunda dedesinin kulağına eğilip:
– Çiçeğin üzerine not yazdırmamız gerekiyor deyince dede yüzünde hafif utangaç bir gülümsemeyle:
– Sevdalı uşak olsam
Beline kuşak olsam
Efulim (sevdiğim) yaz o anlar, der.